9786055412159
405071
https://www.mdallstore.com/iflas-sebepleri
İflas Sebepleri
60.00
-İflâs sebebi- denilince akla, iflâs davası açılabilmesi ve mahkemenin de iflâs kararı verebilmesi için aranan sebep gelmektedir. Mevzuatımızda açıkça genel bir iflâs sebebi düzenlenmemiş ve tanımlanmamıştır. İcra ve İflâs Kanunu hükümlerinin tamamı gözden geçirildiğinde; borcun ödenmemesi halini (m. 155-156; 171-174) genel iflâs sebebi olarak görmek mümkündür. Bunun yanı sıra Kanunda, doğrudan doğruya iflâs ile ilgili bazı durumların bulunması (m. 177-178); sermaye şirketlerinde borçların aktiften fazla olması (m. 179); iflâsın ertelenmesi talebinin reddi veya erteleme süresi sonunda iyileşmenin mümkün olmadığının tespiti (m. 179a); konkordatonun tasdik olunmaması, konkordato mühletinin kaldırılması (m. 301); konkordatonun feshi (m. 308) gibi haller de, özel olarak öngörülmüş olan iflâs sebeplerindendir.
Avrupa ülkelerindeki iflâs (tasfiye/insolvenz) düzenlemelerine bakıldığında; iflâs sebebinin genel olarak, ödeme güçsüzlüğü ve aşırı borçluluk hali gibi durumlarla özdeş olduğu ve malî durumu güçlü kişilere karşı iflâs davası açılmasının sözkonusu olmadığı görülmektedir (bkz. bu konuda: Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Lihtenştayn, Avusturya, Polonya, Rusya, İsviçre, İspanya, Çek Cumhuriyeti ve Türkiyedeki iflâs -tasfiye/insolvenz- hukuklarını içeren: Handbuch Insolvenzrecht in Europa, yayımlayan: Kindler/ Nachmann, Münih 2010; bu eserin Türkiye kısmı tarafımdan kaleme alınmıştır).
Ülkemizdeki uygulamada açılan iflâs davalarının geneline bakıldığında, bunların tamamına yakınının, borçlarını ödeyemeyecek duruma düşmüş olan (ödeme güçlüğü içerisinde bulunan) borçlulara karşı yöneltildiği görülmektedir. Yani alacaklılar, uygulamada, iflâs davası sonucunda iflâs tasfiyesinde herhangi bir öncelikleri bulunmadığı için, iflâs davası açmayarak alacak davası açma yoluna gitmektedirler. İstatistiksel yıl ortalamaları bazında Ülkemizde alacak takibi/davası sayısının 8-10 milyon olmasına karşılık, iflâs takibi/davası sayısının 800-1000 arasında kalması da bunu göstermektedir.
İflâs davası, hukukî niteliği itibariyle bir alacak davasıdır. Ancak iflâs davasını normal bir alacak davasından ayıran önemli bir özellik vardır: iflâs davası, basit yargılama usulüne göre görülür. Bu nedenle, mahkemeler de konunun niteliği gereği, önlerine gelen iflâs davasını çabuk bir şekilde görüp bir an önce karara bağlama eğilimindedirler. Çünkü ödeme güçlüğü içinde bulunan borçlulara karşı, alacaklıların menfaatlerinin korunması için iflâs davasının uzamaması esastır.
Hayatın olağan akışı böyle olmasına rağmen, son zamanlarda iflâs davalarının bu özelliğinden yararlanmak isteyen kötü niyetli bazı alacaklıların, malî durumları güçlü (ödeme güçlüğü içerisinde bulunmayan) kişilere karşı da, hak arama özgürlüğü kisvesi altında, alacak davası açabilecekken iflâs davası açarak, bu borçluların örneğin halka açık şirket niteliğinde bulunmaları gibi çeşitli dava dışı durumlarından ve özelliklerinden de faydalanarak borçluları baskı altına alma yoluna gittikleri gözlemlenmektedir. Kötüniyetli alacaklıların bu şekildeki iflâs davası talepleri, tüm hukukta olduğu gibi davalarda/takiplerde de geçerli bulunan -dürüstlük kuralı-na aykırıdır. Bu sebeple. dava açma hakkının kötüye kullanılmasına geçit vermemek ve hukukun tasvip etmediği suiistimallere alet olmamak bakımından mahkemelerin bu tür davaları, hukukî menfaat yokluğu nedeniyle reddetmeleri esastır.
Bilindiği gibi, bundan yaklaşık 25 yıl öncesine kadar İcra ve İflâs Kanunumuzdaki çeşitli boşluklar nedeniyle, iflâslar kötüye kullanılmakta idi ve resmî beyanatlara ve TBMM kanun değişikliği gerekçelerine de geçen -iflâs mafyası- ortaya çıkmıştı ve bu konuda içlerinde, maalesef, hâkim-avukat-iflâs idare memuru gibi kişilerin de bulunduğu ilgililer hakkında çeşitli ceza davaları da gündeme gelmişti (bkz. bu konuda: Kanun ve Uygulama Açısından İflâsta Tasfiye Sempozyumu, Bildiriler-Tartışmalar, Ankara 1984).
İflâs tasfiyelerinde -mafyalaşma-ya yol açan İcra ve İflâs Kanunundaki boşluklar, pek çok kurum, kuruluş ve kişi gibi resmen benim de katkı verdiğim çalışmalar sonucunda , 2494, 3222 ve 3494 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklerle sona erdirilmiş (Ejder Yılmaz, İcra ve İflâs Kanunumuz Yine Değişti, Ankara Barosu Dergisi, 1989/1 s. 105-135) ve uzun yıllardır -iflâs mafyası- tabiri neredeyse unutulmuştu. Ancak son zamanlarda yukarıda belirttiğim üzere bazı kötü niyetli kişilerin, malî durumlarının güçlü olduğundan hiç kimsenin şüphe etmediği şirketleri/kişileri baskı altına almak amacıyla açtıkları iflâs davaları, 25 yıl önce sona erdiğini düşündüğüm -kötü gücün yeniden harekete geçtiği- izlenimini vermektedir.
Bu Önsöz vesilesiyle, kanun koyucunun olması gereken hukuk bakımından bu konudaki boşluğu gidermek üzere, iflâs sebebi hakkında yeni bir düzenleme getirmesi gerektiğini değerlendirmekte ve yapılacak kanun değişikliğine kadar, iflâsların kamu düzeniyle olan ilişkisi sebebiyle mahkemelerin de bu konuda dikkatli olmalarını temenni etmekteyim.
İflâs sebebi konusunu, öğretide yeterince incelenmemiş olmasını dikkate alarak, bilimsel başarısı itibariyle ülkemizdeki hukuk fakülteleri sıralamasında ön sıralara yükselen Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Fakültemize doktora yapmak üzere gönderilmiş bulunan araştırma görevlisi Cumhur Rüzgaresene, doktora tezi olarak verdim.
Bilindiği üzere doktora tezleri; bilimsel kariyer aşamasının temelidir ve yıllar süren büyük maddî/manevî çabalar, zorlu çalışmalar/yorgunluklar sonucunda ortaya konulurlar. Bu eserler, insanlardan olağan olarak yapmaları beklenen yaşam etkinliklerinden feragatin, başka bir ifadeyle -yapılamayanlar-ın karşılığıdırlar. Cumhur Kardeşim de, bu süreçten büyük bir başarı ile geçti ve önemli bölümünü yurt dışında yaptığı titiz araştırma/incelemeleri sonucunda doktora tezini tamamladı ve şimdi kitap olarak hukukçunun yararlanmasına sunmaktadır. Elinizdeki eserin diğerleri yanında önemli bir özelliği de, konunun hem Kara Avrupası hukuku hem Anglosakson hukuku açısından ele alınmış olmasıdır.
Cumhur Rüzgaresen, uzun yıllar önce gelip hizmet verdiği Fakültemizden, hukuk doktoru olarak Üniversitesine geri döndü.
Avrupa ülkelerindeki iflâs (tasfiye/insolvenz) düzenlemelerine bakıldığında; iflâs sebebinin genel olarak, ödeme güçsüzlüğü ve aşırı borçluluk hali gibi durumlarla özdeş olduğu ve malî durumu güçlü kişilere karşı iflâs davası açılmasının sözkonusu olmadığı görülmektedir (bkz. bu konuda: Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Lihtenştayn, Avusturya, Polonya, Rusya, İsviçre, İspanya, Çek Cumhuriyeti ve Türkiyedeki iflâs -tasfiye/insolvenz- hukuklarını içeren: Handbuch Insolvenzrecht in Europa, yayımlayan: Kindler/ Nachmann, Münih 2010; bu eserin Türkiye kısmı tarafımdan kaleme alınmıştır).
Ülkemizdeki uygulamada açılan iflâs davalarının geneline bakıldığında, bunların tamamına yakınının, borçlarını ödeyemeyecek duruma düşmüş olan (ödeme güçlüğü içerisinde bulunan) borçlulara karşı yöneltildiği görülmektedir. Yani alacaklılar, uygulamada, iflâs davası sonucunda iflâs tasfiyesinde herhangi bir öncelikleri bulunmadığı için, iflâs davası açmayarak alacak davası açma yoluna gitmektedirler. İstatistiksel yıl ortalamaları bazında Ülkemizde alacak takibi/davası sayısının 8-10 milyon olmasına karşılık, iflâs takibi/davası sayısının 800-1000 arasında kalması da bunu göstermektedir.
İflâs davası, hukukî niteliği itibariyle bir alacak davasıdır. Ancak iflâs davasını normal bir alacak davasından ayıran önemli bir özellik vardır: iflâs davası, basit yargılama usulüne göre görülür. Bu nedenle, mahkemeler de konunun niteliği gereği, önlerine gelen iflâs davasını çabuk bir şekilde görüp bir an önce karara bağlama eğilimindedirler. Çünkü ödeme güçlüğü içinde bulunan borçlulara karşı, alacaklıların menfaatlerinin korunması için iflâs davasının uzamaması esastır.
Hayatın olağan akışı böyle olmasına rağmen, son zamanlarda iflâs davalarının bu özelliğinden yararlanmak isteyen kötü niyetli bazı alacaklıların, malî durumları güçlü (ödeme güçlüğü içerisinde bulunmayan) kişilere karşı da, hak arama özgürlüğü kisvesi altında, alacak davası açabilecekken iflâs davası açarak, bu borçluların örneğin halka açık şirket niteliğinde bulunmaları gibi çeşitli dava dışı durumlarından ve özelliklerinden de faydalanarak borçluları baskı altına alma yoluna gittikleri gözlemlenmektedir. Kötüniyetli alacaklıların bu şekildeki iflâs davası talepleri, tüm hukukta olduğu gibi davalarda/takiplerde de geçerli bulunan -dürüstlük kuralı-na aykırıdır. Bu sebeple. dava açma hakkının kötüye kullanılmasına geçit vermemek ve hukukun tasvip etmediği suiistimallere alet olmamak bakımından mahkemelerin bu tür davaları, hukukî menfaat yokluğu nedeniyle reddetmeleri esastır.
Bilindiği gibi, bundan yaklaşık 25 yıl öncesine kadar İcra ve İflâs Kanunumuzdaki çeşitli boşluklar nedeniyle, iflâslar kötüye kullanılmakta idi ve resmî beyanatlara ve TBMM kanun değişikliği gerekçelerine de geçen -iflâs mafyası- ortaya çıkmıştı ve bu konuda içlerinde, maalesef, hâkim-avukat-iflâs idare memuru gibi kişilerin de bulunduğu ilgililer hakkında çeşitli ceza davaları da gündeme gelmişti (bkz. bu konuda: Kanun ve Uygulama Açısından İflâsta Tasfiye Sempozyumu, Bildiriler-Tartışmalar, Ankara 1984).
İflâs tasfiyelerinde -mafyalaşma-ya yol açan İcra ve İflâs Kanunundaki boşluklar, pek çok kurum, kuruluş ve kişi gibi resmen benim de katkı verdiğim çalışmalar sonucunda , 2494, 3222 ve 3494 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklerle sona erdirilmiş (Ejder Yılmaz, İcra ve İflâs Kanunumuz Yine Değişti, Ankara Barosu Dergisi, 1989/1 s. 105-135) ve uzun yıllardır -iflâs mafyası- tabiri neredeyse unutulmuştu. Ancak son zamanlarda yukarıda belirttiğim üzere bazı kötü niyetli kişilerin, malî durumlarının güçlü olduğundan hiç kimsenin şüphe etmediği şirketleri/kişileri baskı altına almak amacıyla açtıkları iflâs davaları, 25 yıl önce sona erdiğini düşündüğüm -kötü gücün yeniden harekete geçtiği- izlenimini vermektedir.
Bu Önsöz vesilesiyle, kanun koyucunun olması gereken hukuk bakımından bu konudaki boşluğu gidermek üzere, iflâs sebebi hakkında yeni bir düzenleme getirmesi gerektiğini değerlendirmekte ve yapılacak kanun değişikliğine kadar, iflâsların kamu düzeniyle olan ilişkisi sebebiyle mahkemelerin de bu konuda dikkatli olmalarını temenni etmekteyim.
İflâs sebebi konusunu, öğretide yeterince incelenmemiş olmasını dikkate alarak, bilimsel başarısı itibariyle ülkemizdeki hukuk fakülteleri sıralamasında ön sıralara yükselen Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Fakültemize doktora yapmak üzere gönderilmiş bulunan araştırma görevlisi Cumhur Rüzgaresene, doktora tezi olarak verdim.
Bilindiği üzere doktora tezleri; bilimsel kariyer aşamasının temelidir ve yıllar süren büyük maddî/manevî çabalar, zorlu çalışmalar/yorgunluklar sonucunda ortaya konulurlar. Bu eserler, insanlardan olağan olarak yapmaları beklenen yaşam etkinliklerinden feragatin, başka bir ifadeyle -yapılamayanlar-ın karşılığıdırlar. Cumhur Kardeşim de, bu süreçten büyük bir başarı ile geçti ve önemli bölümünü yurt dışında yaptığı titiz araştırma/incelemeleri sonucunda doktora tezini tamamladı ve şimdi kitap olarak hukukçunun yararlanmasına sunmaktadır. Elinizdeki eserin diğerleri yanında önemli bir özelliği de, konunun hem Kara Avrupası hukuku hem Anglosakson hukuku açısından ele alınmış olmasıdır.
Cumhur Rüzgaresen, uzun yıllar önce gelip hizmet verdiği Fakültemizden, hukuk doktoru olarak Üniversitesine geri döndü.
- Açıklama
- -İflâs sebebi- denilince akla, iflâs davası açılabilmesi ve mahkemenin de iflâs kararı verebilmesi için aranan sebep gelmektedir. Mevzuatımızda açıkça genel bir iflâs sebebi düzenlenmemiş ve tanımlanmamıştır. İcra ve İflâs Kanunu hükümlerinin tamamı gözden geçirildiğinde; borcun ödenmemesi halini (m. 155-156; 171-174) genel iflâs sebebi olarak görmek mümkündür. Bunun yanı sıra Kanunda, doğrudan doğruya iflâs ile ilgili bazı durumların bulunması (m. 177-178); sermaye şirketlerinde borçların aktiften fazla olması (m. 179); iflâsın ertelenmesi talebinin reddi veya erteleme süresi sonunda iyileşmenin mümkün olmadığının tespiti (m. 179a); konkordatonun tasdik olunmaması, konkordato mühletinin kaldırılması (m. 301); konkordatonun feshi (m. 308) gibi haller de, özel olarak öngörülmüş olan iflâs sebeplerindendir.
Avrupa ülkelerindeki iflâs (tasfiye/insolvenz) düzenlemelerine bakıldığında; iflâs sebebinin genel olarak, ödeme güçsüzlüğü ve aşırı borçluluk hali gibi durumlarla özdeş olduğu ve malî durumu güçlü kişilere karşı iflâs davası açılmasının sözkonusu olmadığı görülmektedir (bkz. bu konuda: Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Lihtenştayn, Avusturya, Polonya, Rusya, İsviçre, İspanya, Çek Cumhuriyeti ve Türkiyedeki iflâs -tasfiye/insolvenz- hukuklarını içeren: Handbuch Insolvenzrecht in Europa, yayımlayan: Kindler/ Nachmann, Münih 2010; bu eserin Türkiye kısmı tarafımdan kaleme alınmıştır).
Ülkemizdeki uygulamada açılan iflâs davalarının geneline bakıldığında, bunların tamamına yakınının, borçlarını ödeyemeyecek duruma düşmüş olan (ödeme güçlüğü içerisinde bulunan) borçlulara karşı yöneltildiği görülmektedir. Yani alacaklılar, uygulamada, iflâs davası sonucunda iflâs tasfiyesinde herhangi bir öncelikleri bulunmadığı için, iflâs davası açmayarak alacak davası açma yoluna gitmektedirler. İstatistiksel yıl ortalamaları bazında Ülkemizde alacak takibi/davası sayısının 8-10 milyon olmasına karşılık, iflâs takibi/davası sayısının 800-1000 arasında kalması da bunu göstermektedir.
İflâs davası, hukukî niteliği itibariyle bir alacak davasıdır. Ancak iflâs davasını normal bir alacak davasından ayıran önemli bir özellik vardır: iflâs davası, basit yargılama usulüne göre görülür. Bu nedenle, mahkemeler de konunun niteliği gereği, önlerine gelen iflâs davasını çabuk bir şekilde görüp bir an önce karara bağlama eğilimindedirler. Çünkü ödeme güçlüğü içinde bulunan borçlulara karşı, alacaklıların menfaatlerinin korunması için iflâs davasının uzamaması esastır.
Hayatın olağan akışı böyle olmasına rağmen, son zamanlarda iflâs davalarının bu özelliğinden yararlanmak isteyen kötü niyetli bazı alacaklıların, malî durumları güçlü (ödeme güçlüğü içerisinde bulunmayan) kişilere karşı da, hak arama özgürlüğü kisvesi altında, alacak davası açabilecekken iflâs davası açarak, bu borçluların örneğin halka açık şirket niteliğinde bulunmaları gibi çeşitli dava dışı durumlarından ve özelliklerinden de faydalanarak borçluları baskı altına alma yoluna gittikleri gözlemlenmektedir. Kötüniyetli alacaklıların bu şekildeki iflâs davası talepleri, tüm hukukta olduğu gibi davalarda/takiplerde de geçerli bulunan -dürüstlük kuralı-na aykırıdır. Bu sebeple. dava açma hakkının kötüye kullanılmasına geçit vermemek ve hukukun tasvip etmediği suiistimallere alet olmamak bakımından mahkemelerin bu tür davaları, hukukî menfaat yokluğu nedeniyle reddetmeleri esastır.
Bilindiği gibi, bundan yaklaşık 25 yıl öncesine kadar İcra ve İflâs Kanunumuzdaki çeşitli boşluklar nedeniyle, iflâslar kötüye kullanılmakta idi ve resmî beyanatlara ve TBMM kanun değişikliği gerekçelerine de geçen -iflâs mafyası- ortaya çıkmıştı ve bu konuda içlerinde, maalesef, hâkim-avukat-iflâs idare memuru gibi kişilerin de bulunduğu ilgililer hakkında çeşitli ceza davaları da gündeme gelmişti (bkz. bu konuda: Kanun ve Uygulama Açısından İflâsta Tasfiye Sempozyumu, Bildiriler-Tartışmalar, Ankara 1984).
İflâs tasfiyelerinde -mafyalaşma-ya yol açan İcra ve İflâs Kanunundaki boşluklar, pek çok kurum, kuruluş ve kişi gibi resmen benim de katkı verdiğim çalışmalar sonucunda , 2494, 3222 ve 3494 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklerle sona erdirilmiş (Ejder Yılmaz, İcra ve İflâs Kanunumuz Yine Değişti, Ankara Barosu Dergisi, 1989/1 s. 105-135) ve uzun yıllardır -iflâs mafyası- tabiri neredeyse unutulmuştu. Ancak son zamanlarda yukarıda belirttiğim üzere bazı kötü niyetli kişilerin, malî durumlarının güçlü olduğundan hiç kimsenin şüphe etmediği şirketleri/kişileri baskı altına almak amacıyla açtıkları iflâs davaları, 25 yıl önce sona erdiğini düşündüğüm -kötü gücün yeniden harekete geçtiği- izlenimini vermektedir.
Bu Önsöz vesilesiyle, kanun koyucunun olması gereken hukuk bakımından bu konudaki boşluğu gidermek üzere, iflâs sebebi hakkında yeni bir düzenleme getirmesi gerektiğini değerlendirmekte ve yapılacak kanun değişikliğine kadar, iflâsların kamu düzeniyle olan ilişkisi sebebiyle mahkemelerin de bu konuda dikkatli olmalarını temenni etmekteyim.
İflâs sebebi konusunu, öğretide yeterince incelenmemiş olmasını dikkate alarak, bilimsel başarısı itibariyle ülkemizdeki hukuk fakülteleri sıralamasında ön sıralara yükselen Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Fakültemize doktora yapmak üzere gönderilmiş bulunan araştırma görevlisi Cumhur Rüzgaresene, doktora tezi olarak verdim.
Bilindiği üzere doktora tezleri; bilimsel kariyer aşamasının temelidir ve yıllar süren büyük maddî/manevî çabalar, zorlu çalışmalar/yorgunluklar sonucunda ortaya konulurlar. Bu eserler, insanlardan olağan olarak yapmaları beklenen yaşam etkinliklerinden feragatin, başka bir ifadeyle -yapılamayanlar-ın karşılığıdırlar. Cumhur Kardeşim de, bu süreçten büyük bir başarı ile geçti ve önemli bölümünü yurt dışında yaptığı titiz araştırma/incelemeleri sonucunda doktora tezini tamamladı ve şimdi kitap olarak hukukçunun yararlanmasına sunmaktadır. Elinizdeki eserin diğerleri yanında önemli bir özelliği de, konunun hem Kara Avrupası hukuku hem Anglosakson hukuku açısından ele alınmış olmasıdır.
Cumhur Rüzgaresen, uzun yıllar önce gelip hizmet verdiği Fakültemizden, hukuk doktoru olarak Üniversitesine geri döndü.Stok Kodu:9786055412159Boyut:135-215Sayfa Sayısı:716Basım Yeri:İstanbulBaskı:1Basım Tarihi:2011-05Kapak Türü:KartonKağıt Türü:2.HamurDili:Türkçe
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.